Zihin ve Beden, birbirleriyle ne şekilde ilintililer? 'İçgüdü' ile 'akıl', 'akıl' ile 'zeka' arasında nasıl bir bağlantı var? Açık Bilinç’te, Kamusla Güreş programının yapımcıları Didem Gürzap ve Kerem Doğan ile, felsefenin en temel sorunlarından Zihin-Beden ilişkisine dair sözcüklerin kökenlerini ve kavramlar arasındaki ilişkileri konuştuk.
— / —
Kamusla Güreş, Açık Radyo'da 4 yıldır sürmekte olan, "sözcüklerin anlamlarını yeniden üreten alternatif bir sözlük çalışması".
Bu yayın döneminde, 'yüz', 'göz' gibi bedene dair kavram ve sözcükler üzerinde yoğunlaşıyor: kamuslagüreş (@kamuslagures) | Twitter
Kasım ayından itibaren, yeni yayın döneminde, 'zihin' ile akraba ve ilintili kavramları ele alacaklar ve bu programda bir giriş yapacağımız şekilde bu kümeden yer alan çeşitli sözcükler arasındaki kökensel ve kavramsal ilişkileri inceleyecekler.
— / —
Beden (bazen Beyin) ve Zihin arasında hem çok yakın hem de anlaması kolay olmayan sorunlu bir ilişki olduğu, Batı düşünce tarihinde, Antik Yunan felsefecilerinden bu yana hep ilgi görmüş ve hiç gündemden düşmemiş bir konu.
Aynı soru, İlahiyat külliyatında da karşımıza çıkıyor.
Bu program vesilesiyle, konuya küçük bir tarihsel giriş yapayım.
Bugün Zihin-Beden sorunu, zihin doğal ve biyolojik bir işlev olarak görülebilir mi sorusu etrafında yoğunlaşıyor.
Bu tartışmanın altında yatan daha temel soru: Zihin ve Beden birbirlerine ontolojik (varlıksal) olarak bağımlı mıdır?
Yani, birisi olmadan diğeri var olabilir mi?
— / —
Zihin-Beden ilişkisinin, düşünce tarihi içinde nasıl bir yol izlediğine bakmak, aydınlatıcı veriler sunuyor.
Platon'un hocası Socrates'ten önce yaşamış felsefeciler, zihin-beden ilişkisinde birbirine bağımlılık görüyorlar.
Bu görüş, önce Platon ve daha sonra Descartes ile değişiyor.
Platon öncesi felsefecilere göre, beden bir müzikal çalgı, zihin ise çalgının akordu gibi görülebilir.
Bir tür "sağlam zihin, sağlam beden" durumu.
Ama daha önemlisi, bu benzetmede beden-zihin için temel bir birbirine bağımlılık tezi var.
Çalgı kırılırsa, akortu da olmaz. Akortsuz çalgı da, müzikal işlevini yerine getiremez. Yani ikisi birbirine bağımlı.
Aynı benzetmeyle, bedenin yok olması durumunda, zihinden söz edilemez.
Yani zihin ve bedeni, varlık açısından birbirlerinden bağımsız göremeyiz.
Buna benzer bir görüşü, Platon'un öğrencisi olmuş ama hocasından çok farklı bir felsefi yaklaşımı olan Aristoteles de, biraz daha incelikli bir şekilde dile getiriyor.
Aristoteles'e göre, Beden-Zihin ilişkisi en doğru olarak Madde-Form benzetmesiyle anlaşılabilir. Yani, insanı mermer bir heykel gibi düşünecek olursak, Beden heykelin materyaline, Zihin ise biçimine benzetilebilir.
Formu olmayan bir heykel olamaz. Mermersiz bir heykelden de söz edilemez.
Bu benzetmede de bir varlıksal beden-zihin bağımlılığı varsayımı var.
— / —
Aristoteles'in benzetmesinde, belki bütün benzetmelerde olduğu gibi, sorunlu yanlar var.
Ancak ben zihin-beden arasındaki varlıksal ilişkiye, bu tür bir karşılıklı bağımlılık çerçevesinde bakılması gerektiğini düşünüyorum. Yani genel çizgileriyle Aristoteles'in yaklaşımını doğru buluyorum.
Fakat bu tür zihin-beden bağımlılığı ilişkisi tezi, gerek Felsefe tarihi boyunca, gerekse bugün, genel kabul gören çoğunluk görüşünü oluşturmuyor.
Bunda Platon ve Descartes'ın yanı sıra, Antik Yunan döneminde henüz ortalıkta olmayan Hristiyanlık öğretisinin büyük rolü var.
Platon, bunları yazmasından yaklaşık 400 yıl sonra ortaya çıkacak Hristiyanlık doktrinine yakın gelecek şekilde, şunu savunuyor: Beden ve Zihin (veya, zihnin "taşıyıcısı" olan Ruh) birbirlerinden bağımsız olarak var olabilir.
Beden yok olsa da, Zihin var olmaya devam edebilir.
— / —
Platon'un bu Zihin-Beden bağımsızlığı tezini en çarpıcı şekilde, hocası Sokrates'in ölmeden önce yaptığı son konuşmada onun ağzından dile getiriyor.
Sokrates'in bedeni ölse de, ruhu (dolayısıyla zihni) var olmaya devam edecektir.
Sokrates, Atina hakimleri tarafından, gençleri yoldan çıkartmak suçlamasıyla, baldıran zehiri içerek ölmeye mahkum edilmişti.
Platon'un en etkileyici diyaloglarından olan "Phaedo" (Sokrat'ın Savunması), hocasının son anlarını çok çarpıcı bir tarzda ve bizleri Sokrates'in idam edilmesiyle ruhunun yok olmayacağına içtenlikle inanmak istetecek şekilde anlatır.
Sokrates'in, baldıran zehirini içmeden önce hapishanede öğrencilerine verdiği son konuşmanın en iyi bilinen temsili resmi, Jacques-Louis David imzalı "Sokrates'in Ölümü" tablosu (1787), New York'taki Metropolitan Müzesi'nde sergileniyor.
— / —
Ruhun (ve zihnin), beden yok olduktan sonra var olmaya devam edeceği iddiası, tek Tanrılı Semavi dinlerden Hristiyanlık, ardından da İslam öğretisi içinde çok temel bir yere sahip.
Ahiret inancının var olabilmesi için, bu tür bir Zihin-Beden bağımsızlığı varsayımına ihtiyaç var.
Çok daha sonraları bu tezi, Modernite döneminin kurucu düşünürlerinden Fransız felsefeci Descartes, bugün Felsefe'de tartışılan şekliyle formüle ediyor:
Descartes'a ve İlahiyat inancına göre, Zihin ve Beden, maddeyle form gibi birbirine bağlı değiller.
Birbirinden bağımsız temel varlık kategorilerine aitler.
— / —
Bu uzun girişi, bu haftaki programda bedensel kavramlardan zihinsel kavramlara doğru bir tartışma yapacağımız için, beden ve zihin kavramları arasında tarihçesi çok eskilere uzanan, tartışmalı ve içeriği zengin bir ilişki olduğunun çerçevesini çizmek için yaptım.
Bu tarihsel özeti bitirmeden önce, konumuzla ilgili bir resim: 16. yüzyıl İtalyan ressamı Rafael'in bugün Vatikan'da bulunan tablosu, "Atina Okulu".
Tablonun merkezinde, tartışarak yürürlerken, Platon bilginin göklerde olduğunu işaret ediyor, Aristoteles ise yeryüzünü gösteriyor.
— / —
Bu haftaki programda,
İçgüdü
Akıl
Zeka
İdrak
Şuur
İzan
Bellek / Hafıza
gibi sözcüleri masaya yatıracağız.
Bu tür sözcüklere baktığımızda, kökenlerinde hem bedenle zihin arasında yakın bir ilişkiye işaret eden, hem de şaşırtıcı bağlantılar bulmak mümkün.
Örneğin, 'içgüdü' (Arapçasıyla: insiyak), sevk, yani sürmek, sürüklenmek kökünden gelirken, buna karşı 'akıl' bir zıtlık oluşturarak, dizginlemek çağrışımına sahip.
Peki, 'akıl' ile 'zeka' arasında nasıl bir zıtlık var?
Bunları programda Didem Gürzap ve Kerem Doğan bize anlatacaklar.
— / —
Son olarak, diyebilirsiniz ki, peki Zihin-Beden ilişkisi günümüzde hala çok tartışmalı olsa da, bu sorunun herkesi tatmin edecek doğru bir cevabı var mı; varsa nedir?
Bence var, ama bir cevabın olmasıyla, herkesi ikna edecek şekilde ifade edilebilmesi, farklı şeyler.
Peki, bugün Zihin-Beden sorununu ve "Bilincin Zor Problemi"ni açıklamakta bilim adamları ve felsefeciler daha inandırıcı görüşler sunabiliyor mu?
Evet ve hayır. Bence hem bir ilerleme, bir yandan da bir gerileme söz konusu.
Yani Zihin Felsefesi bağlamında, özellikle bilinç konusunda, ortada ilginç ve paradoksal gözüken bir durum var.
Bu konuyu bir başka programda veya programlar serisinde ele alacağım.
— / —
Not. Zihin-Beden sorununa, düşünce tarihi bağlamında, başta kendimi tatmin edecek şekilde bir cevap formüle edebildiğim gün, Zihin Felsefesi'den iç rahatlığıyla emekli olacağım gündür!
Ama olur mu, olursa ne zaman olur, kim bilebilir?
— / —
Haftaya Salı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Resmi tatil dolayısıyla Açık Gazete (dolayısıyla Açık Bilinç) olmayacak.
Bir sonraki hafta, 5 Kasım'da, Açık Bilinç'in 8. yaşına girdiği yeni yayın döneminin ilk programında buluşmak üzere.
Açık Bilinç'i Salı sabahları 9:30'da dinleyebilir, podcast arşivine ulaşabilirsiniz.